Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümünden mezun olmasının ardından Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Karşılaştırmalı Edebiyat Ana Bilim Dalında yüksek lisans eğitimini tamamlayan Tolga Bleda Öz, uzun yıllardır dil ve çeviri ile hemhâl olan bir isim.
Yazılı metinlere dair incelemeleri ve aynı zamanda metinlerin analitik yapısına ilişkin çözümlemeleri ile dikkat çeken Öz’e, öğrencilik yıllarını geçirdiği Konya’yı ve kent kültürünü sorduk.
- Şehir, yaşam, üretim üçgeninde kimlikler sizce nerede duruyor?
Yaşam dediğimiz olgu biyolojik süreçler gösteren tüm canlılara has bir özellik. Doğada canlıların var olması bulundukları çevreye uyum sağlamalarıyla mümkündür. Dünyada var olan tüm canlılar içinde zekâsıyla bulunduğu çevreyi ve doğayı şekillendiren tek varlık insan. Yerleşik hayata geçtikten sonra üretimin artması ve yaşam koşullarının iyileşmesi beraberinde nüfus artışını getirdiği için köylerin alanını genişleterek şehirler kurduk. Kültürel tarihi incelediğimizde M.Ö. 4.000 yılından beri şehirler kuruyoruz. Bazen yakıyoruz bazen yıkıyoruz ama şehir hayatından vazgeçmiyoruz. Bir şehrin yaşaması mekanik parçaları olan bir makinanın çalışma şekline benzer. Her parçanın ayrı bir yeri, görevi vardır ve hepsi uyum içinde çalışırsa makine işlevini yerine getirir. Nitekim doğadaki yaşam döngüsü de benzer bir sisteme sahiptir. Bence kimliklerin de böyle bir rolü var. Hepsi bir şehrin var olması, o şehirde yaşamın sürmesi için gerekli üretimi yapan parçalar. Kimlikler arası sürtüşmeler bütüne zarar vermediği sürece güçlendiren bir unsur. “Tek taşla duvar olmaz” sözünde olduğu gibi duvarın sağlamlığı duvarı oluşturan taşların birbirine sürtmesi ile sağlanır. Kimlikler hayatın basmakalıp olmadığını gösteren, farklı hayat hikâyelerini anlatan renkli yüzler. Bu yüzden kimliklerin önemli olduğunu düşünüyorum.
- Konya’ya dair en sevmediğiniz şikâyet nedir?
Konya’ya ilk geldiğim zamanlarda kendimi Gulliver’in Gezileri’nin kahramanı gibi hissetmiştim. Sanırım Türkiye’nin yüz ölçümü en büyük şehri olduğu için döner kavşakların tamamı gözüme devasa görünmüştü. “Ne gerek var ki?” diye sormaktan kendimi alamadım. Daha sonra Konya’da meşhur olan ve o geniş şehri neredeyse bir boydan bir boya geçen tramvay hattı ile tanıştım. Daha önce yaşadığım büyük şehirlerde bu tip toplu taşıma araçlarının güzergâhları trafik yoğunluğundan etkilenmeyecek şekilde planlanmıştı. Zaten raylı sistemlerde, bildiğim kadarıyla, amaç da budur. Ancak Konya’da tramvay hattının böyle bir özelliği yok. Şehir merkezinden Selçuk Üniversitesi yerleşkesine gitmek trafik yoksa bir saat. Aksi durumda yoğunluğa ve trafik ışıklarının insafına kalmış olursunuz. Bu duruma hiç alışamadım. Kullanmak zorunda olduğum zamanlar hâlâ benim için sıkıntılıdır.
- Şehirleşme kültürünün kentlerde kendine yer bulabildiğini düşünüyor musunuz?
Kadim şehirlerin kendine ait bir dokusu ve bu doku etrafında ilmek ilmek örülerek nesilden nesle aktarılan kültürel bir yapısı vardır. Sanırım bugüne kadar herhangi bir şehre dışarıdan gelen bir yabancı, geldiği şehre yerleşmeye karar verdiğinde o şehrin kültüründe bulunan ve yazılı olmayan kurallarına bir şekilde uyum sağlardı. Ancak günümüzde durum böyle değil. Savaşlar sebebiyle şehirler çok fazla göç alıyor. Bu sebeple de kültür çatışması yaşanıyor. Şehirleşme kültürünün bilinen anlamı ve şekli değişmekte. Yeni yapı tam olarak oluşmadığı için yer bulabildiğini düşünmüyorum.
- Şehrin sokaklarında sizi çeken detaylar var mı?
Herhangi bir şehir özelinde eğer dinlemeyi bilirseniz sokaklar size şehrin hikâyesini anlatır. Yaşamaya devam eden şehirlerde yaşam döngüsü geçmişle bugünün buluşmasına tanıklık etmenizi sağlar. Konya gibi kadim şehirlerde hemen her adımda bunu görmeniz mümkün. Selçuklu mimarisinden izler taşıyan bir bina modern mimariyle birlikte iç içe farklı bir ahenk oluşturur. Kendi adıma Konya’nın merkezinde neredeyse bütün sokakları arşınlamış biri olarak hâlâ daha önce fark etmediğim detayları yakalıyorum.




- Konya’ya özel bir çalışma yapılsaydı, sanatın hangi alanında olmasını tercih ederdiniz?
Konya her ne kadar Selçuklu İmparatorluğu ile birlikte anılsa da tarihi çok daha eskilere uzanan bir şehir. Bu kadar uzun zamandır yaşayan bir şehir olarak ciddi anlamda kültürel bir birikime sahip. Sanatın tek bir dalında Konya özelinde yapılacak bir çalışma ile tam olarak Konya’yı anlatmak pek mümkün olmayabilir. Ancak edebiyatın kapsayıcılığını düşündüğümde bu çalışmanın sözcüklerle yapılmasını tercih ederdim.
- Yaşam sanatına hizmet edebilecek bir ortam oluşturmanın bedeli sizce nedir?
Bana göre bu bedelle değil seçimle alakalı bir husus. Sanat, insanın doğayı taklit etmesiyle yine insan tarafından yapılır ve doğada insan hariç hiçbir canlı başka bir canlıya eziyet etmez. İnsan zıtlıkların oluşturduğu bir bütündür. Hepimiz iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış, adil-zalim gibi zıtlık barındıran kavramlara sahibiz. Her gün yapmaya karar verdiklerimizle bunlardan birini seçiyoruz. İyi olanı seçip doğru bir şekilde uygulamaya karar verdiğimiz gün hediye olarak insana verilmiş olan yaşamın güzellikleri adil bir şekilde herkese dağılacaktır.
*Metinde yer alan görseller, Cornell Üniversitesi Kütüphanesi – Photographs of Asia Minor / John Henry Haynes dijital arşivinden alınmıştır.
E. İlkay Yaprak