Eda Özbekkangay: Herkes Ruhundan Bir Parça Çıkarıyor Kâğıda

Kurulduğu günden bu yana hizmet veren, Misak-ı Millî’nin önemli merkezlerinden, Millî Mücadele döneminin Anadolu’daki ilk kalelerinden olan Özbekler Tekkesi, son postnişin Şeyh Atâ Efendi’nin kardeşi Şeyh Necmeddin Efendi ile (Özbekkangay) ailesine de yuva olmuş.

İstanbul’un en önemli merkezlerinden birisi olan Özbekler Tekkesi’nde doğmuş Eda Özbekkangay. Tekke kültürüyle pişerken bir yandan diğer yandan da hayatın içerisinde kendisine yollar aramaya devam etmiş. Geçirdiği bir kazanın ardından ruhunu dindirmek isterken derinliği ile tanışıp, Ebru sanatında yılları devirmiş.

Dedelerinden miras aldığı, Özbekler Tekkesi’nin misyonunu taşırken, aynı zamanda kültürünü ve birikimini kâğıda aktaran Eda Özbekkangay, bugün önemli Ebru sanatçılarından birisi. Biz de Ebru sanatını ve kadını kendisinden dinledik.

-Özbekler Tekkesi’nde doğdunuz ve zaman içerisinde ebru sanatı ile hemhâl oldunuz, bu size neler hissettiriyor?

Çok güzel bir his Özbekler Tekkesi’nde doğmak. Fani bir dünyada yaşıyoruz ve bir gün her şeyi bırakıp gideceğiz. Tekke beni bu anlamda ben hiç farkında olmasam da görevlendirmiş gibi hissediyorum.

-Eserlerinizle bunu nasıl birleştiriyorsunuz?

Yirmi birinci yüzyılda ebru sanatı icra etmeme rağmen elbette tekkenin önemi burada çok büyük. Neyi, nasıl yaptığımızla doğru orantılı her şey fakat burada candan yapmanın farkı hissediliyor. Severek emek vermenin farkı fark ediliyor. Fırçamıza kalbimizden bir şey katmadığımız sürece, fırçadan tekneye, tekneden kâğıda aktarılmadığı sürece, karşı tarafa da bir şey uyandırmıyor. Temel şartlardan birisi bu olmasına rağmen bu hâl zorla giydirilebilecek bir şey değil. O hâli giyebilmek benim için çok özel. Bazen ben bile çıkan eserden çok etkilenebiliyorum.

-Fırça içinizdekini kâğıda döktürüyor diyebilir miyiz?

Ben ebru sanatında 20’inci yılımdayım ve şu an hissettiğim duygu, tamamen içimi dinlemek. İçimdeki ses, Ethem Efendi’nin, Şeyh Sadık Efendi’nin sesi olabilir bilemiyorum ama ben yalnızca uzatılan ipleri, içimdeki sesi takip ediyorum. Bu hisleriniz, duyumlarınız çok kıymetli.

-Bakıp geçtiklerimiz ile durup baktıklarımız arasındaki fark nedir?

Buna tutuşturulmak önemli diyebilirim. Eğer tutuştuysanız; güzel. İlk Hikmet Barutçugil hocamla başladım ben. Bir iş kazasının ardından başladığım ebru, ilk bana şifa oldu. Fakat bugün hala öğretmenlik yaparken bile bende öğreniyorum.

-Kadın sanatçılarımızın hissiyatı daha kuvvetli diyebilir miyiz?

Elbette, çok daha kuvvetli. Kadınlar, kullanmayı başarırsa o hissiyatı, inceliklerine kadar inerek tutar yakalarsa ucundan, gerçekten yetenekleri çok daha fazla. Tabi ki sanatçı olmak çok kıymetli ve güzel çünkü herkes ruhundan bir parça çıkarıyor kâğıda. En önemlisi, iyi insan olmak. Son kertede geleceğimiz nokta; ‘adam’ olmak.

-Teknenizde, kadının hayattaki hissiyatlarının yansımalarını ebruyla ifade etseniz, nasıl bir eser yapardınız?

Kendimden kopya çeksem; herhalde yürek çizerdim diyebilirim. Yani sevgi. Kadın hep sevgi dolu yaklaşır. Kadın olmak yürekli olmayı gerektiriyor diyebiliriz aynı zamanda. Güçlü farklı, fedâkar farklı, özverili farklı; ama özveri her zaman ağır basıyor.

E. İlkay Yaprak
e.ilkay@grifons.com