…
Ne yaşamsal, ne döngüsel ne de kadersel.
Karmalardan, totemlerden, belki inançtan ve bir kısmı mutlaka aileden; nereden gelirse gelsin ‘çocukluk’ en haklı itiraz biçimi.
Var olanla savaşmanın en gerçek arenası değil mi hayat?
O zaman kimden, neyi saklıyoruz ki?
Sobelenmek mi istenen? Bulunmak arzusu mudur kaçanları kovalayan?
“An” ya hani yaşamda aslolan; duymadın mı ne dedi ‘kişilik’lerimizi geliştirecek olan!
Pas geç hepsini, gel kendine şimdi, nedir seni ‘sen’ yapan?
Dur! Bekle biraz…
Korkmana gerek yok aynadan. Aynından görmeye tahammülsüzlüğünse seni karanlığınla bırakan, bak burada, tam da burada sana göre bir şey var!
“Biz Böyleyiz” diye bas bas bağıran bir “sen”i ne kadar görmezden gelebilirsin? Saçmalama, haydi uyan!..
Kaldır kendini ve kurul koltuğuna, başlıyor deveran! Sesler ve renkler arasında birazcık dolan. Güneşi takip et, odur seni içeri alacak olan. Övecek söz, anlatacak cümle, söyleyecek kelime aramayı bırak da odaklan!
Perde ile aranda açılacak olan uçurumda, birazdan kendi filmin oynamaya başlayacak, hazırlan!
Hümeyra ile karşılaşacaksın, izle, hemen doyma. Mimiklerine dikkat et, hâkimiyetine gıpta ile bakarken; ‘nasıl’ ile başlayan onlarca sorunun arasında boğulma. Seyir zevkinin tadını çıkar. Var olduğuna şükret ve ilerle!
Emre ol mesela, esirikli ruhunun içlerine içlerine gizle ‘ol’duramadıklarını ve Gökçe’yi. Tart bir kendini, yükler bindi değil mi?

“Ayın on dördü böylesine mi karanlık olur?” de mesela ‘Dolunay’a!

Ha bir de ‘Efsun’lanacaksın! Önceden haber vermiş olayım ki, sende benim gibi yapışma olduğun koltuğa. Burada bir parantez açmak gerek zâtına…
Hani, bazı zamanların ‘mükemmel’ yaş alan kadınları vardır. Bir daha dön bak, Hümeyra onlardan değil midir, hatırla. Zuhal Olcay, Ayşegül Aldinç… Bu kadınların her dönem birkaç örneği vardır sadece. İşte bu dönemin en güzel yaş alacak olan kadınlarından Özge Özpirinçci seni ‘efsun’larken, fazla da şe’apma…
Beril’le birlikte fıtı fıtı otur ön koltuğa, elbette sen de güleceksin ama tadında…
Emrah’a kulak kabart. Doğruculuğunu yadırgama. O ki, senin “küçük” gördüklerini söyleyebilen tek kişi, şaşırma!
Gelelim Gökçe Beyefendi’nin kaybettiği zamana. Öylesine geçmiş zamanın katmanlarından taşan ‘sır’lara hâkim olabildiysen ilerle şimdi yine başa.
Dönüp dönüp izlenesi bu hikâyede, her söylenen yalan ya da doğru fark etmeksizin ‘biz’ varız. Evet, bu toplumda ‘Biz Böyleyiz’ ve evet, biz her bir ‘eksik’ hikâyenin şahidiyiz.
Nereden olduğunu bilmediğimiz tanıklıklarımızı apaçık izlerken huzursuzlanabiliriz.
Bunun bir önemi yok.
Tek bir soru bile kaldıysa aklında, kazanan sen oldun, geride bıraktıklarını anımsa…
e.ilkay@grifons.com