Bir Dilemma Biçimi Olarak; Dijital Gelecekte İnsan Kalmak

Dijital Gelecekte İnsan Kalmak Kasım ayının en fazla dikkat çeken kitabı olarak Tuti Kitap etiketiyle raflarda yerini aldı. Mustafa Acungil ve Sinan Canan’ın ortak çalışması olarak okuyucusuyla buluşan Dijital Gelecekte İnsan Kalmak; aslında ‘modern’ zamanların kafa karıştıran tüm soru ve sorunlarını bir arada sorgulayarak, yepyeni bir ufka yelken açma zorunluluğunu tüm çıplaklığıyla yüzümüze çarpıyor.

Her bir alanın bir bir ele alındığı eserin ilk bölümü Beyin, Dijital Dönüşüm ve Gelecek başlıklarını bugünün araştırma ve gelişmeleri ışığında ele alırken; ikinci bölümde karşımıza çıkan ‘apokaliptik’ senaryolar dikkat çekiyor.

Kişisel kariyerleri biribirinden tamamen farklı olan Mustafa Acungil ile Sinan Canan’ı bir araya getiren Dijital Gelecekte İnsan Kalmak’ı ve geleceğin muhtemel senaryolarını, bir de yazarlarına sorduk.

– Ortak bir kitap fikri nasıl şekillendi?

Mustafa Acungil: Kitap fikri, benim şahsi olarak Sinan Canan ile tanışmamın ardından, birlikte bir proje yapma fikriyle birlikte ortaya çıktı. Ben Sinan Hoca ile bir imza gününde tanıştıktan sonra kitaplarını okudum ve okuyunca çok ilginç bir şeyle karşılaştım; birincisi, daha önce hiç düşünmediğim ya da ters düşündüğüm bazı konularda ufkumu inanılmaz açtı. Din – Bilim ilişkisi, Evrim vs. gibi konularda düşüncelerime reset attı. Daha ilk kitapta, ortak bir düşünce şekli ve paralellik oluştu. Zamana yayılan bir süreçte, bu kitap ortaya çıktı.


– Kitapta bugüne kadar okuduğumuz ve izlediğimiz bilim kurguların aksine, reel üzerinden bir takım ‘apokaliptik’ senaryolar ile ilk kez karşılaşıyoruz. 

M.Acungil: Aslında dijital dönüşüm merkezli yayınlar var fakat bunlar, farklı alanların çevresinde şekillenmiş kitaplar. Burada biz, ‘Toplum 5.0 Dönüşümü’ diyebileceğimiz bir çerçeve var dijital dönüşümle birlikte… Dönüşümün insan üzerindeki etkilerine ilişkin sorunsala, hem dünya çapında hem de Türkiye’ye özel olarak ele almaya gayret ettik. Kitap, olumlu gidişatın altını çizerken, risklerini ciddi bir biçimde dikkat çekiyor.

– Tek tipleşme nasıl bir yıkım getirecek?

M. Acungil: Aslında, ‘tek tipleşme’ iki boyutta ele alınabilir; kültürel ve insani olarak. İnsan bağlamında, dijital dönüşümün kısıtlı bir miktar insana çeşitlilik sunduğunu söyleyebiliriz. Bu dalganın üzerinde sörf yapabilenler, daha önce yapamadıklarını yapabilme imkânı da bulabilecekler diyebiliriz. Hatta bu çeşitlilik, imkân ve parlak bir gelecek sunuyor. Ama insanların büyük bir kısmı için, pasifize olma ve dalganın altına doğru itilme, bu ‘tek tipleşme’ dediğimiz durumu oluşturuyor. Aslında, tek tip bile değil, hareketsizlik ve yok olmayla birlikte, “gereksizleştirme”nin insanlarda oluşturduğu depresyon ile bu kişilerin ‘getto’laşması ya da dokunulmazlar sınıfının çeşitli yerlerde oluşması riski var.

Şu anda insanların büyük kısmı ‘ilgi obezi’ olmuş durumda ve hiçbir şey ile ilgili harekete geçemiyorlar. Büyük bir bilgi ve ilgi bombardımanının altında, kendileri olumlu bir duruma taşıyacak olan hamleler için parmaklarını bile kıpırdatamıyorlar. Olumsuzluk da; bu pasiflikle oluyor.

Kültürel olarak baktığımızda; kültür kodlarında çok önemli bir tek tipleşme var ve bu çok tehlikeli. Kitapta insanın mesleğinin ‘hayatta kalmak’ olduğunu vurguluyoruz ve bu noktada genler bir yöne doğru sıkışırsa ve tek tipleşirse, gelişmelerle başa çıkamayan bu kişilerin çok hızlı bir şekilde yok olma riski var.

– “Yaratıcılık” ve “Çeşitlilik” üzerinde durulan önemli kavramlar olarak karşımıza çıkıyor. Geleceğin mesleklerinde hangi alanlarda bu kavramları görebileceğiz?

S. Canan: Biyolojinin şimdiye kadar canlıların hayatta kalması ve dünyayı kaplamalarının altında yatan şey; biyolojinin her nesilde benzersiz çeşitlilikler üretmesidir. Bizim de buradan feyiz alarak, evrimin mekanizmasını gelecekte taklit edebileceğimizi düşünüyorum.

O da şöyle; insanları olabildiğince yaratıcı ve orijinal düşünmeye teşvik ederek, bu insanların üretebilecekleri çeşitlerin miktarını artırmak. Böylece, oluşabilecek bütün olumsuz koşullara rağmen her zaman başa çıkabilecek, farklı farklı imkânların elimizde olmasını sağlamak. Çünkü hep aynı şeyi dişliler şeklinde sanayi üretim tarzında çalışırsak; sistemi kıran bir şey, her şeyi darmadağın eder. Bu noktada çeşitlilik, her zaman hayatta kalmayı artıran bir unsurdur. Bu, benim her zaman temel prensiplerimden birisidir.

– Serdar Kuzuloğlu 2019 TEDx konuşmalarının başlıklarına göz attığında; çok çeşitli ve farklı dalların bir meslek olarak hayatımıza girdiğini vurguluyor. Bunu da bir çeşitlilik olarak alabilir miyiz?

S. Canan: Alabiliriz ve hatta daha da olacak diyebiliriz. Bir 10 yıl sonra ya da 20 yirmi yıl sonra ortaya çıkacak meslekleri bugün bilmiyoruz, henüz ortaya çıkmadılar.

– Kitap, ‘yapay zekâ’ meselesindeki panik durumuna çok farklı bir açıdan yaklaşıyor…

M. Acungil: Biz yapay zekâ denildiğinde insanın alternatifi bir şey ortaya çıkacak zannediyoruz. Oysa akıl var, zekâ var, bilinç var… Bu daha zekâ. Yapay bilinç diye bir şey yok, çünkü biz hala doğalının ne olduğunu bilemiyoruz. Hatta canlılığın ne olduğunu tarif edemiyoruz. Şu anda en basit ‘zekâ’ geliştirme yöntemi, çocuk yapıp, büyütmek. Bu robotların asla yapamayacağı bir şey çünkü beyini tam olarak anlamış değiliz. Ama yapay zekânın temeli makine öğrenmesidir ve bir yerde patern (otomatik davranış kalıpları) olduğu zaman, onu keşfedebilir. Fakat insanın buna ihtiyacı yoktur. Bu anlamı bizzat kendisi yükler.

– İkinci bölümde her bir alanı ayrı ayrı ele alarak iyi ve kötü olabilecek senaryoları okuyucuya sunuyor. Burada en fazla dikkat çeken başlıklardan birisi de ‘Dijital Dönüşüm ve Ergenlik’ bağlantısı. Dijital dönüşüm “ergenlik” sendromunu gerçekten azaltır mı?

S. Canan: Azalma olasılığı olduğunu söylüyorum şöyle ki; ergen olmanın esas biyolojik nedeni aileden ayrılma güdüsüdür. Aileden ayrılacak ki, hem yeni bir aile kuracak hem de nesil bu şekilde devam edecek. Buraya yeni imkânlar bulmayı da ekleyebiliriz çünkü avcı-toplayıcı toplumda hep aynı yerde yaşamak makul bir şey değil, dolayısıyla yabancılaşma bu şekilde seçilmiş.

Bugün dijital ortamda da bize en büyük kolaylık sağlayan şey, dünyadaki tüm imkânların parmağımızın ucunda olması. Dolayısı ile insanlar doğru yönlendirilebilir, internet üzerinde doğru imkânlar ile karşılaşabilirler ise kendilerini çok hızlı ve kendi yapılarına uygun bir biçimde kendilerini çok hızlı geliştirebilecek fazlaca seçeneğe sahip olacaklar.

Birçok iş online olarak yapılacağı için belki de o ‘gerçekleştirme’ hissini de çok kolay yaşayabilecekler. Bugün örneklerini görüyoruz. Gençler evde kendi başına yazılımlar yazıyor ya da farklı dallarda üretimlerine devam ediyorlar. Önümüzdeki yıllarda internetin tamamen bizim iş görme yolumuza dönüşmesi halinde, arayıp gezme bulma yerine bu şekilde çalışmaya devam edecek. Fakat bu tabi ki gerçek insan ilişkilerinde bir budanmaya da sebep olacak, bugün olduğu gibi. Biraz insanı tanıyıp, akıllıca önlem alalım diye bu kitabı yazdık. Esas yapmaya çalıştığımız şey bu.

E. İlkay Yaprak
e.ilkay@grifons.com