Yunus Emre Kaya Yazdı: NusNuran

NusNuran-I:
Nuran ve Güzellik ve Gerçek ve Kurgu

Nuran Hanım, bundan böyle burada seninle uzun uzun söyleşeceğiz.

Ne hakkında Nus Efendi?

Madem burası bizim alanımız, bir sınırımız yok. Önce sana ismini veren Nuran’dan başlayalım.

Tanpınar’ın Nuran’ı mı?

Hem evet hem hayır; Mümtaz’ın Nuran’ı.

Niçin onun adını verdin bana?

Bir kere o güzel, sen de güzelsin.

Nereden biliyorsun? Roman karakteri o, görmedin ki.

O kadar güzel olmasa, Tanpınar o kadar güzeller miydi Nuran’ı? Hem görme duyusu tek başına yanıltmaz mı insanı?

İkisine birden ve aynı anda cevap arayalım. Şunu sorayım Nus: Bir roman karakteri kendiliğinden mi güzeldir yoksa yazar mı onu çok güzel olarak sunar bize?

“Güzel”den kastın nedir Nuran?

Önce sen kullandın “güzel” sıfatını, sen cevap ver bakalım.

Öz’ün, söz’ün ve yüz’ün bir olması. Özü temiz, sözü ölçülü insanın yüzüne –sadece çehresine değil, dışardan gözlemlenebilen tüm hâline ve hareketlerine– akseder bu güzellik.

Biraz önce görme duyusunun insanı yanıltacağını söylemedin mi?

Evet.

Şimdi de güzelliğin, dışardan görünen tüm hâl ve hareketlere yansıyacağını iddia ediyorsun. Yani görme duyusunu devreye sokuyorsun. Yakaladım açığını!

Çok dikkatlisin güzel Nuran. Ama hileye başvuruyorsun. Ben aslında yine aynı şeyi söylüyorum. Diyorum ki baktığın şeydeki öz, söz ve yüz bir olmazsa eğer, sadece gözlerin gördüğü şey insanı yanıltır.

Peki güzeli nasıl tanıyıp ayırt edeceğiz sevgili Nus, var mı bunun bir ölçüsü?

Güzeli severken aklımızda hiçbir menfaat endişesi yer etmez.

Eyvallah, güzeli bulduktan sonra menfaatsizce seversin, haklısın bu sözünde. Ama ben onu mu soruyorum? Güzeli nasıl tespit edebileceğimizi soruyorum. Esasen, soruyu çok iyi anladığını da biliyorum, cevabı bilmediğin için lafı dolandırmaya kalktın ama bana sökmez. İyi tanıyorum seni.

Sen biliyor musun cevabı Nuran?

Ben kedi hâlimle nereden bileyim! Geçen gün sen okurken gözüme ilişti Herakleitos’ta: “Ruhları barbar olan insanlar için gözler ve kulaklar kötü şahitlerdir” diyordu, hatırlasana…

Yani diyorsun ki Nuran, ruhu barbar olmayan, ruhu temiz olanın gözü iyi seçer ve o düzgün bakış da güzelle güzel olmayanı birbirinden ayırır.

Şöyle çenemi kaldırıp göğsümü dışarı çıkarsam ve mağrur bir bakışla baksam sana, herhâlde bendeki haklı gururu görürsün.

Tebrik ederim efendim, alt ettiniz beni. Asıl soruma cevap alabilecek miyim şimdi acaba: Nuran o kadar güzel olmasa, Tanpınar o kadar güzeller miydi onu?

Bu bir soru değil, kabulünü soru formuna sokup benim de kabul etmemi bekliyorsun. Ben aynı şeyi hakiki bir soru olarak yönelteyim sana: Roman karakterini yazar mı güzel yapar, yoksa o kendiliğinden güzel midir zaten? Gördüğün gibi aynı soruya döndük.

Nuran romanda daha çok kötü taraflarıyla öne çıkan bir karakter olabilirdi. O zaman ondan nefret bile edebilirdik. Yine Nuran iyi veya kötü tarafıyla öne çıkmayan, silik bir karakter olabilirdi. O zaman da Nuran’ın ismi bile hatırımızda kalmazdı.

Ama şimdi “huzur” kelimesini nerede, ne zaman, hangi bağlamda duyarsak duyalım aklımıza ilk o geliyor çünkü Nuran, Venüs gibi parlıyor Huzur’da.

Evet Nuran Hanım. Demek ki yazarın yönlendirmesi önemlidir.

Ve yazarlar okuru manipüle edebilirler.

Doğrudur efendim. Ama buna bir yazma yöntemi veya edebî imkân olarak değil, yazarın başarısı olarak bakmamız lazım. Yani Nuran gerçek hayatta karşılığı olan bir karakterdi ve kurguya taşındı diyelim, onun romanda anlatıldığı kadar güzel olmaması ihtimal dâhilindedir değil mi?

Evet, olabilir.

Şimdi romandaki şu satırlara bakalım: “Ve Nuran’ın en parlak mücevherlerden en keskin kılıç parıltılarına kadar değişen bakışları vardı. Mümtaz bu değişik silahların karşısında bazan kendisini ölümden öteye geçen bir acz içinde bulurdu. Fakat Nuran’ın gözleri bazan da ona dünyanın en zengin taçlarını giydirir, feleğin hiç kimseye basmasını nasip etmediği ikbal gecelerini ayaklarının altına döşerdi. Bir bakışla Mümtaz’ı giydirir, soyar, bazan Allah’ından başka hiç kimsesi olmayan bir fakir ve garip kişi, bazan kaderin efendisi yapardı.” Biz okurlar, böyle anlatılan bir karakteri çirkin olarak hayal edebilir miydik?

Asla.

O hâlde şuna varabiliriz. Gerçek hayatta Nuran’ın güzel olmama ihtimali vardı, evet. Kurguda bize aktarılan Nuran ise dünyalar güzeli. Aksi bir ihtimal yok. Çünkü büyük yazarlar öyle bir dünya kurarlar ki okuru, o kurgu içindeki her şeye şeksiz şüphesiz inandırırlar.

Tanpınar Nuran’ı o kadar derin ve uzun uzun anlatmasaydı da “Nuran güzeller güzeliydi, bir âfet-i meh-peykerdi” demiş olsaydı sadece, yine Nuran bizim gönlümüzde bu denli güzel olarak yer eder miydi?

Güzellik birkaç sıfata, şöyle böyle benzetmelere sığmaz, o öyle uyumlu bir bütünlüktür ki dört bir taraftan ve en güzel şekilde, derinlemesine anlatılmalıdır.

“güzel olan hiçbir şey hülasa edilemez / demiş çünkü Valéry.”

Ooo, Nuran Hanım siz şiir de mi bilirdiniz?

Niçin bilmeyecekmişim! Kediysek o kadar da hayvan değiliz.

Söze tam burada Paul Valéry ve İsmet Özel’le nokta koymak pek güzel olurdu ama Nuran daha anlatacaklarım var.

Ben dinlerim Nus ama sen yine de fazla uzatma. Hem yerimiz dar hem de ne yazık ki kimsenin vakti yok durup bunları uzun uzun okumaya.

Şu kurgu ve gerçekli mevzuuna dönelim tekrar. Orhan Pamuk diyor ki “roman sanatı, etkileme gücünü okur ile yazar arasında ortak bir kurmaca anlayışı olmamasından alır.” Demek ki kurguyla gerçeğin birbiri içinde erimesi romanın kuvvetiyle ilgili. İçinde hiçbir kurgu veya hayal unsuru barındırmayan metne roman değil, yazıya geçirilmiş hatıralar deriz ancak. Bir de diğer taraftan bakalım, fantastik eserler bile temelde gerçek olaylardan esinlenerek inşa ediliyorsa yazarın hayatından, şahitliklerinden kurguya sızan parçalar elbette olacaktır.

O yüzden de Masumiyet Müzesi’ni okuyanlardan bazıları “Orhan Bey, siz bunları gerçekten yaşadınız mı, Orhan Bey siz Kemal misiniz” diye sormuşlar.

Tam da bu yüzden, evet. Artık bitirelim. Aklıma gelmişken… Unutma, bir gün seninle Nuran’ın dayısı Tevfik Bey’i söyleşeceğiz. O da Huzur’un dikkate değer karakterlerinden.

Unutmam, merak etme. Biz, sizler gibi nisyân ile mâlûl değiliz Nus Efendi!

Manşet Görsel Tasarım: Yunus Emre Kaya