Kırılan Kalpler Nereye Gider?

Çok değil, bundan bir yıl öncesine kadar düzen dediğimiz şey; eşimin gemiden izine geldiği zamanlarda oynadığımız evcilik oyunlarından ibaretti. Gerçek anlamda düzen kurup, evlendiğimizi deniz hayatının bitmesi ile anladık anlamasına da, sudan çıkmış balığa döndük. Aramızda en çabuk uyum sağlayan eşim oldu. Yaptığı iş, çalışma ortamı, çalışma arkadaşları vs. her şey yeni ve yabancı olmasına rağmen…

Eşimin vardiya usulü çalışması ilk zamanlarda Ayperi ile beni biraz huzursuz etmedi değil. Ama zamanla bu duruma alıştık ve eşimin vardiyada olduğu zamanları ‘Anne-Kız Zamanları’ olarak değerlendirmeye başladık.

Yine bu akşamlardan birinde, Ayperi zencefilli kurabiye adam yapmak istedi. Hemen mutfağa girdik, hamuru yoğurduk. Tam şekillendirip süsleme aşamasına geçmişken Ayperi’nin öğretmeninden bir mesaj geldi. Ayperi uyuduğu zaman konuşmak istediği şeyler varmış. Şimdi sorarım size böyle bir mesajı görüp de telaşlanmayana “anne” denir mi? Bende panikledim haliyle. Ayperi’ye süsleme malzemelerini verip salona geçtim ve hemen aradım. Çalıyor çalıyor çalıyor… saniyeler asır gibi geliyor! Hâlbuki dört yaşında bir çocuk, en fazla ne olmuş olabilir öyle değil mi? Meğer bizim cimcime arkadaşlarından biri ile oynarken arkadaşının elini lego ile çizmiş bir güzel. Bunun üzerine öğretmeni gereken konuşmayı yapmış ancak çok geçmeden bu defa hamur oynamak için masalara oturdukları sırada elindeki minik merdane ile başka bir arkadaşının kafasına vurmuş…
Buyur burdan yak!

Neyse, toparlanıp yarım kalan kurabiyeleri tamamlayıp, fırına attık. Onlar pişerken de, “Konuya nerden nasıl girsem?” diye düşünüyorum bir yandan. Kurabiyeler pişti, karşılıklı oturduk masaya. Günün nasıl geçti, okulda neler yaptın gibi çocukların en nefret ettiği soruları birbiri ardına sıraladım. Belki kendisi olanlardan bahseder diye ama ağzından tek kelime çıkmadı.

Kurabiyeler pişip fırından çıktığında aklıma bir fikir geldi, ya tutarsa, dedim. Tabaklarımızı hazırlayıp oturduk. Kurabiyelerden birini aldım tam ısırmak üzereyken sanki bana bir şeyler anlatıyormuş gibi kurabiyeyi kulağıma yaklaştırdım. “Yaa!”, “gerçekten mi?”, “inanmıyorum” gibi tepkiler vererek Ayperi’nin dikkatini çekmeyi başardım. “Ne oldu anne, kiminle konuşuyorsun?” diye sordu. “Kurabiye adam çok ilginç şeyler anlatıyor” diye cevap verdim. İyiden iyiye meraklandı, “Ne anlatıyor, bana da söyle” dedi. “Kurabiye adam bugün, Ayperi’nin bir arkadaşının elini oyuncakla çizdiğini görmüş ve çok şaşırmış, onu anlatıyor.” dedim. Tam olarak kurabiye adamla konuşmama mı yoksa bu bilgiye nasıl ulaştığıma mı şaşırdı, bilmiyorum ama konuyu uzatmaya niyeti yoktu. “Hadi yiyelim kurabiyelerimizi, sonra kitap okuyalım geç oluyor.” dedi. Tekrar kurabiyeyi elime aldım yine tam ısıracakken kulağıma yaklaştırıp dinliyor gibi yaptım. “Daha anlatacağı şeyler bitmemiş Ayperi, merak ettim bir dinleyeyim şu kurabiye adamı” dedim. “Anne ısır şunun ağzını, konuşmasın daha fazla.” dedi. Gidip kucağıma aldım, hadi sen anlat bana neler oldu, dedim. Öğretmeni ne anlattıysa aynen o da anlattı. Neden öyle davrandığımı bilmiyorum, sadece arkadaşlarımın çok üzüldüğünü biliyorum dedi.

İşte tam bu noktada ‘Kırılan Kalpler Nereye Gider?’ kitabı günü kurtardı diyebilirim. Kitap ilk olarak çizimleri ile gönlümüzü fethetti. Görür görmez resimlerine bayıldık, hemen aldık. Konusu da çizimleri kadar iddialı ve doyurucu desem yalan olmaz. Kitabın kahramanı Neşe çok soru soran, sorularının cevabını almadan asla peşini bırakmayan meraklı bir çocuk… Veee bir gün en zor sorusunu soruyor; ‘Kırılan Kalpler Nereye Gider?’

Çocuklar için soyut bir kavram olmasına rağmen yazar; kalp nasıl kırılır, kırılırsa ne olur, tamir etmek için ne yapmak gerekir, gibi konulara çok güzel değinmiş. Çok çok çok kalp aldı bizden bu kitap. Gülşen ARSLAN AKÇA kitabın hem yazarı hem de çizeri! Bir kalp de burdan aldı benden. Şiddetle tavsiye ettiğim bu kitabı aldığınızda, önce resimlerini inceleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bizim meseleye gelecek olursak; bu kitaptan yola çıkarak minik bir sohbetle konuyu tatlıya bağladık. Evet, arkadaşların çok üzülmüş ve kalpleri kırılmış olabilir dediğimde; “Sanırım özür dileyip, onları öperek kalplerini tamir edebilirim.” dedi. Ertesin gün kitabı okula götürdük, öğretmeni okumuş ve sohbet sonrasında arkadaşlarından özür dileyip kendini affettirmiş. Demem o ki iyi ki kitaplar var. Okuyun canım anneler çok okuyun!

E. İlay Kul
e.ilay@grifons.com