Dünya Bu 17 Mart 2023’te Gain’de yayınlandı ama benim dünyamda kendisine ancak yer bulabildi. Aslında hiçbir uzmanlığım olmamasına rağmen bana bu satırların cesaretini de bizzat kendisi verdi diyebiliriz.
Önce, diziye dair klişeleri bir geçelim. Senaryosunu KALT ekibi (Erman Çağlar, Ozan Akyol) ile birlikte Ayak İşleri’nin de senaristlerinden Volkan Öge’nin kaleme aldığı Dünya Bu’nun yönetmen koltuğunda ise ilk iki sezonda Gibi ekibinde yer alan Ömer Sinir oturuyor.
Tüm bu isimleri böylece sıralamak neye tekabül ediyor derseniz; çok cevabım var fakat hiçbir açıklamam yok.
Neyse, devam edelim…
AC Film ve Avşar Film ortak yapımcılığı ile izleyicisinin karşısına çıkan Dünya Bu kadrosunda yıldız isimlere yer veriyor. Yapımın konuk oyuncuları arasında yer alan Güven Murat Akpınar, Ertan Saban, Şebnem Bozoklu, Deniz Işın, Toygan Avanoğlu, Berrak Tüzünataç, Çağdaş Onur Öztürk, Bülent Şakrak gibi isimlerin absürtlüğe katkısı ise hikâyeleri başka noktalara taşımayı başarıyor.
Klişeleri tamamladık peki ama ne ki bu dizi hem bu kadar sevilip hem de bu kadar eleştiriliyor? Bir ilk olduğu kesin. Yeni ve cesaret edilmemiş bir anlatım metodunu deniyor Dünya Bu ekibi. Yönetmenlik anlamında söz söyleyebilir miyim? Yalnızca ‘farklıydı’ demekle yetinebilirim. “Neyden farklıydı?” deseniz örnek bile gösteremeyeceğim bu cümleyi de şuracığa iliştireyim.
Amaaaaa…
Bu satırlardan sonrası tamamen kişisel fikrim olacağı için eksiği ya da fazlası ve özellikle de ‘cehalet’ içeren bölümleri adına yekten bir özür dileyeyim ben; bu elzem!
Hani bazen kaçmak gerekir ama fiziksel olarak hiç gücünüz yoktur. O zaman imdadınıza bir kelime, cümle ya da görsel yetişir ya; Dünya Bu beni yeniden böyle bir zamanda yakaladı.
Aralıklarla izlediğim bölümler beklentilerimle pek uyuşmasa da, yer yer unuttuğum repliklerle gün içerisinde karşılaştığım da oldu. Mart ayında gösterilen bir dizi için geç kalmış olsam da denemeye karar verdim.
Kuantumun alameti farikasını “gözlemci” varken göstermemesi gibi ben de binlerce cümlenin ardından “eleştiri ve yorum”a dair çizgilerini ya da başka bir deyişle duruşlarını net bildiğim insanların baskısını üzerimden hissetmeden kelam etmeye gayret edeceğim. Umberto Eco’nun Yorum ve Aşırı Yorum’da da dediği gibi belki de “Sistematik eleştiri yokluğu nedeniyle ortaya çıkan birçok derbeder cahilliklerden biri”ne bir tane daha ekleyeceğim; bilinmez.
Sohbetin dinamikleri ve sinerjisi içerisinde birden fazla fikrin bir anda ortamda zuhur etmesi belki de büyülü bir şey bilemiyorum ve fakat ‘başıma bir şey gelmeyecekse’; sohbetlerindeki derinlik ile aklımı alan KALT ekibine görsel bir materyal içerisinde gülemiyorum. Ya da gülemiyormuşum, daha iyi anladım.
Kağıda döküldüğünde ya da görsel bir materyale dönüştüğüde sinerjisini kaybetmeyen işler nasıl yapılır; hiç bir bilgim yok. Bu nedenle de sırtımı üniversite yıllarımdan bu yana her işini keyifle takip ettiğim Volkan Öge’ye yaslamayı seçtim. Evet, Öge’nin kaleminin varlığı bir miktar ferahlık veriyor Dünya Bu izleyicisine. Yine de tespitleri ve onları aktarma biçimi ile birlikte yaşama yabancılaştığı anları anlatımı, topluma dair söylemlerinin netliği ile günlük hayattaki ‘hata’larımızın çetelesini yüzümüze çarparak hayat kalitemizi yükselten Volkan Öge’nin kaleminin de yetersiz kaldığı sahneler ara ara uzaklaşmama neden oldu.
Yoksa neden sekiz bölümde anlatılan 32 hikayeyi bu kadar uzun bir zaman diliminde tamamlayayım değil mi? Yalan dostlar yalan, tembelimdir belki de, neyi ispatlayabilirsiniz ki! İzleyicilerin sosyal ağlardaki yorumlarını ise diziyi tamamen bitirdikten sonra okudum.
Ben mi diziye ilk üç bölümden sonra adapte olabildim yoksa son beş bölüm mü diğerlerine nazaran çok daha iyi aktı bilinmez ama çıtanın giderek yükseldiği gerçeğini de saklayacak değilim.
Medeniyetin 700 yıl gerisinde yaşamayı marifet sayacak kadar küçük bir yerde büyüyen ben hiç Monty Python izlemedim. İlk gençliğimde televizyona maruz kalmamak için kaçtığım kitaplardan edinmeye çalıştığım tecrübe ile aradaki farkı kapatmaya çalışsam da, kültür ve kültür ‘öge’lerine dair birden fazla ‘şey’ ile tanışmamış ‘ben’in açığı kapatmak için verdiği çabanın yetersizliği de aşikâr. Bazı şeyler ilk gençlikte edinilmediğinde entegrasyonun zorluğu da herkesçe malum.
Dünya Bu izlerken en çok da bunu fark ettim. Evet, gülmedim belki ama ne ile güldürülmek istediğimin de cahili miydim? Bu tartışmayı, temellerinde felsefe ve sosyoloji olacak bir yerden aktaramadığım için de pişmanlık yaşıyorum. Bu nedenle, yeniden Yorum ve Aşırı Yorum’a dönerek; “Gerçekçilik bir yazarın yüreğini incitebilir” düsturundan hareket ederek; “Hakikat, zamanın başlangıcından beri birlikte yaşadığımız ancak unutmuş olduğumuz bir şeydir. Hakikati unuttuysak eğer, o zaman birisi onu bizim adımıza kurtarmış olmalı: Sözlerini artık anlayamadığımız birisi.”
Bu ‘birisi’ benim için son dönemde Volkan Öge oldu. Fakat “izlence” ve “modern kültür” normları üzerinden değerlendireceksek, Dünya Bu ne hak ettiği yerde duruyor ne de heyecanla bekleyen izleyicisini doyuruyor. En azından benim açımdan böyle oldu.
Ben, Volkan Öge’nin kalibresinin yüzde yirmisine bile hitap etmeyen masalardan acilen kalkmasını düşünsem de; FluTV’de İlker Canikligil’in sorularını yanıtladığı programdaki sözleri beni bir kez daha yanıltmayı başarıyor.
Dünya Bu projesini ‘deli işi’ olarak tanımlayan Öge, “Seyircinin ne istediği ile alakalı önden verilmiş bütün bilgileri reddederek, kafamıza göre bir iş yaptık. Her şeyi tersine gittik.” ifadelerini kullanıyor.
Skeçler halinde kısa filmlerden oluşan proje yine Öge’nin ‘Tahmin edilemezlik’ beklentisini de büyük ölçüde karşılıyor. Farklı bakış açılarının birbiri ile çarpıştığı noktalarda ise izleyiciyi ucu açık mesajları ile dizide tutmayı başarıyor.
Ana akıma ve televizyona tepki olarak doğan son dönem projeleri arasında kendine kısa sürede yer bulan Dünya Bu, tüm eleştirilere rağmen hem senaristlerinin gücü hem de yönetmeni Ömer Sinir’in mesleğine bakış açısı ile; IMDB’de görülen 6.3’ten daha fazlasını hak ediyor.