Mehmet Dere: “Anımsamak ve Anımsatmak için Üretiyoruz”

Covid-19, hayatımıza farklı deneyimler getirdi. Sanat üreticileri kadar izleyicisini etkileyen bu süreçte, sergiler çevrim içi platformlara taşındı. İzleyici için sanata ‘temas’ etmenin önemini de hatırlatan sergileri, usta isimlere sorduk.

“Her şeyin her şey ile temas ettiği çok katmanlı bir alanda” çalışmalarını sürdüren, 49A adlı güncel sanat insiyatif mekânının aynı zamanda kurucusu olan Mehmet Dere, Özellikle Contemporary Istanbul 2020’nin ardından gündeme gelen ‘hissetme’ ve ‘temas’ arayışını; bireysel deneyimleri perspektifinden değerlendirdi.

  • Geçmişten bu yana dünyanın hemen her yerinde doğrudan izleyicisi ile buluşan eserlerinizin çevrimiçi platformlara taşınması ve buradan sanatseverler ile buluşması neleri beraberinde getirdi?

Covid – 19 sonrası farklı bir gerçekliği deneyimliyoruz. Dünyanın dört bir yanındaki sanatçılar, fiziksel alanlarını sanal alanlarla bir anlamda değiştirerek/dönüştürerek yeni normal denilen gerçekliğe “strateji” veya “uyum” sağlamaya çalışıyorlar. Sosyal mesafe denilen deneyimin bu anlamda hem sanatçılar hem de izleyiciler için büyük bir bedeli olduğunu söylenebilir. Sanat endüstrisi – tüm dünyada sürekli olarak arka arkaya gerçekleşen fuarlar, müzayedeler ve bienallerin aksamasına bu sistem içerisinde geçimini sağlayanların insanlarını olumsuz şekilde etkileyecek biçimde durma noktasına getirdi.

Mehmet Dere, Gönül Yakınlıkları, Dijital Sergi Kurgusu

Covid – 19 salgını üzerinden geçen bir seneye baktığımızda, sanat dünyasının, dünyanın geri kalanı gibi, küçüldüğünü ve riskten kaçınan ve kesinlikle daha dijital hale gelen bir yapıya evrildiğini ifade etmek doğru olacaktır. Kolay olmayan bu süreçte hem dünyada hem Türkiye’de çoğu kurum etkinliklerine ara verdi. Küresel sanat sistemindeki büyük uluslararası fuarların (Art Basel, Frieze vs.) ertelenmesi, kültürel hareketlilik ve piyasaları kötü bir biçimde etkiledi. Sanat sektörü bu olumsuzluklara rağmen herkesin çevrim içi sanat eserlerine ulaşabileceği “izleme odalarına” bir tık kadar yakın hale geldi. Sanatın şu anki durumu; sunulma mecrası bir tık kadar yakın oldu. Deneysel bir alternatif bir arayışla, işlerin sunulduğu özel çevrim içi sergilere evrildi.

Ben de çoğu insan gibi sanatın bir “artifact” yanı duyumsamaya dayalı bir etkinlik olduğuna inanıyorum. Sanatın varlık nedenlerinden biri etkileşimin doğasında insana birebir deneyim önceliği vermesi. Bir sanat eserinin derinlik ve dokusunun yanı sıra, onun fiziksel varlığına temas etmesi ayrıcalıklı bir deneyimdir. Bir sergi gezmek, sanat eseri deneyimlemek bazen bir tesadüf ve beklenmedik anlamda kendini açmak anlamını taşır, bu anlamda gezinme ve beklenmedik şeylerle karşılaşma hissi bir nevi diyalog arayışıdır. Bir diğer anlamda bir çeşit sosyallik ürettiği söylenebilir. Sanat, sanatçı ve izleyici arasında bir paylaşım olarak işler. Sergiler fiziki mekân olarak fikir alışverişinde bulunabileceğiniz ve paylaşabileceğiniz yerler olarak kendilerini ortaya koyarlar.

Mehmet Dere, Nemo serisi No: 1, 2019, Kağıt üzerine karşık teknik, 70 x 50 cm

Ateş ölçerli güvenlik görevlilerinin sıcaklık taramaları, zorunlu çevrim içi rezervasyonlu sergi gösterimleri, zorunlu sosyal mesafe ve HES kodlu müze ziyaretleri yeni sağlık protokolleri olarak ziyaretçileri gerçek sanat izleyicisini sanatın deneyimlenmesinden bir noktada uzak tutsa da “enseyi karartmamak”tan umutlu olmaktan yanayım. Kendimden örnek vermem gerekirse; bu dönemde gerçekleşmesi planladığım solo sergim iki kez tarih değişikliğine uğradı. Bu süreçleri yaşayarak hep birlikte öğreniyoruz.

Dünya üzerinde birçok müze ve kültür kurumu, bu süreci evde sıkışıp kalan insanlara ilham vermenin ve akılda kalmanın bir yolu olarak sanal ziyaretler sundu. İçerik ve paylaşımları sosyal medya üzerinden yapılan bu etkinlikler izleyicilere görünürlük anlamında birçok imkânı beraberinde getirdi. Google Arts & Culture, Paris’teki Musée d’Orsay, Amsterdam’daki Van Gogh Müzesi ve Rijksmuseum, Tate Britain, Ulusal Galeri ve Londra’daki British Museum ve Whitney Museum gibi kurumların sayısız sanal turları örnek gösterilebilir. Bunun dışında Sotheby‘s gibi müzayede evleri tamamen çevrim içi hale geldi.

Temastan bahsetmeniz bana Barthes’in bir yazısını hatırlattı. R. Barthes İngilizcedeki consciousness (bilinç) ve conscience (vicdan) sözcüklerinin ortak etimolojik kökenleri bu yakın bağa işaret eder. Bu noktada farkındalık contact (temas) dış yüzeyle ilgiliyken dokunmak contingency (beklenmedik-olasılık kökünden olanla) iç yüzeye gönderme yapar. Günümüzde insanların inandığı değerlerin terse döndüğü bir döneme yakından tanıklık ediyoruz. Yaşadığımız gerçekliğin içerisinde gerçeklik enerjisi/ inanç ekonomisi azalırken, “sanatsal üretim nasıl beslenecek” sorusu merkezi bir önem kazanmakta. Bu tartışmaların görünür kıldığı gerçek (genel anlamda sanatın süreklilik hissini ne kadar hissettiğimizi ifade etsek de) pratik anlamda görünürlük üzerine kurulan var olma pratiğine farkındalık getireceği. Uzaklık bir şefkat ve sevgi ifade olarak var olması bir o kadar ironik değil mi?


Mehmet Dere, Nemo serisi No: 3, 2019, Kağıt üzerine karşık teknik, 70 x 50 cm

Kaybolmanın evinde olmak anlamına geldiği eski güzel günler geride kaldı. Artık her şey planlı ve rasyonel. Bu dünyanın içinde rastlantıya, duyguya ve insanı insan yapan bedensel kusurlara daha az yer var. Her şey öngörülebilir. Sanatın yeni çağrısı, sanırım insanları yapay zekadan ayıran bir insanlığı neyin koruyacağına dair can alıcı soruyu sormak olacak, yani bir şekilde 0’lara ve 1’lere indirgenmeye nasıl direneceğiz? İnsanın aklına Olafur Eliasson’un Çello çalan bir robotik koldan oluşan işi geliyor.
 Teknoloji artık dünyayı aktif olarak anlamak için bir düşünce çerçevesi sunuyor ve küresel iş birliğini mümkün kılan bir sinir ağı gibi bir işleve sahip. Sanatı küresel ölçekte açık çağrılar, özgür fikir alışverişi için bir platform olarak kullanan yapılar var. Bu anlamda sanatçıları motivasyonunu yükselten, çıkış noktası sağlayan bir yapıda sunmakta.

Türkiye’de ihmal edilen bir alan olarak sanatsal çevrim içi sergileme pratiği ve uygulamalarını hızlandığını görmekteyiz. Türkiye’de çevrim içi sergilerin varlığı ve sürdürülebilirliği içerik ve vizyonu sürekli beslenmezse ömürleri pek uzun görünmemekte. Çevrim içi sergilerin güzel tarafı, küresel anlamda bir sergi olarak ve herkes tarafından erişilebilir olması amacı taşıması. Ben çoğu çalışmamı 2011 yılından SaatchiArt sitesi üzerinden gösteriyorum, sitenin sayısız seçkisinde yer aldım. Yurtdışında 50’nin üzerinde koleksiyonerim oldu. Saatchi’nin bu kadar global değere sahip olmasının altında sürekli kendini yineleyen dinamik bir yapıya sahip olması yatmakta. Bir eserin sizi tanımayan dünyanın öbür ucundaki bir koleksiyonere ulaşması sanatçıyı müthiş motive eden bir şey. Bu sayede kendi çalışmalarımın potansiyelini görmüş oldum. Bu anlamda çevrim içi sergileri bu pandemi öncesinde önemsediğimin altını çizmek istiyorum, çünkü sanatçının eserini, global olarak nerede durduğunu görmek için iyi fırsatlar yaratılmalı. Bu sürecin çevrim içi sergilerdeki satışların sanat üzerinde demokratikleştirici bir vurgusu olduğunu görmek için iyi bir fırsat olacağını düşünüyorum.


Mehmet Dere, Gönül Yakınlıkları, Dijital Sergi Kurgusu

Ne yazık ki çoğu uluslararası açık çağrıların katılım ücretleri talep etmesi normal görünen bir şey fakat bu durum benim prensip olarak kabul etmediğim bir şey. Katılım ücreti talep etmeyen pandemi sürecinde sanatçılara açık çağrı yapan birçok uluslararası etkinliğe katıldım. Bu deneyimlerin paylaşılması ne kadar like düzeyinde algılansa da bir şekilde umut verici köprüler kurma vesilesi de oldu. Berkeley Üniversitesi’ndeki “Kutsal Geometri” adlı bir sergiye davet edildim. Bir dizi söyleşi ve online sergi üzerinden çok verimli bir tartışma alanı yarattı. Bu süreçte Türkiye’de göstermediğim çoğu işimi sergileme fırsatını buldum. Bir sanatçı olarak kendi açımdan kendi işlerimi, izleyicilerle iletişim halinde tutmanın yaratıcı yollarını önemsiyorum. Amaç iletişimse tüm yanlış anlamaların ötesindedir. Sanatın gücü bir anlamda insanları zamanın ve sınırların ötesinde birbirine bağlamasından, insani olanın, buna “yaratıcılık” da diyebiliriz “hayal gücü” de, farklı tarih ve kültürlerin kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını, anımsamak olarak ifade edebilirim. Anımsamak ve anımsatmak için üretiyoruz.

Sanatorium’un kişiye özel gösterim odaları, Kuula üzerinden galerinin sanal mekânına yerleştirilmiş farklı işleri görüntüleyebilir ve bu işler hakkında detaylı bilgi sahibi olabilirsiniz.

E. İlkay Yaprak
e.ilkay@grifons.com