Kurt: Bütün Duygularımı Yaşadığım Yegâne Yer Sahne

On yılını sahnede geçiren ve bugünlerde Covid-19 nedeniyle uzun bir süredir sahneden ayrı kalan O. Nedim Kurt, bugünlerde bilimsel çalışmalarıyla da adından söz ettiriyor. Bilkent Üniversitesi’nde Yüksek Lisans eğitimine devam eden Kurt, bilim insanı olma yolunda da emin adımlarla ilerliyor.

Biyoloji bölümünü birincilikle bitiren O. Nedim Kurt, bateri ile ilk kez ilköğretim dönemlerinden de önce tanışmış. Müzikal ritmini evdeki nesneler üzerinde ritm tutarak oluşturan Kurt, Onk00 isimli bir grubun da kurucusu.

Kornea’nın “Unutursun” şarkısının arka planındaki muhteşem performansı ile de dikkat çeken Kurt, son konserini mart ayında vermiş. Sahneyi ve sahnede olmaya özlemini dile getirmekten çekinmeyen O. Nedim Kurt’a hem bateriyi hem de bu süreçte neler yaptığını sorduk…

Bateri birçoğumuzun çok sevdiği enstrümanlardan birisi. Sizin bateri ile ilk temasınız nasıl oldu?

Aslında bu, yaşımı göz önüne alırsak – ki 27 yaşındayım- oldukça uzun zaman önceydi diyebilirim. Ortaokul yıllarımda, hatta belki birazcık daha önce, evde sürekli olarak yoğurt kaseleri ve mutfak aletleriyle ritim tuttuğumu hatırlıyorum. Tabii o zamanlar, çalmaya çalıştığım şeyin bateri olduğunu bilmiyordum, sadece kapları yan yana koyup başka bir parçayla- mutfak mikserinin uçları, gibi- onlara vuruyordum. Bunu da televizyonda bir şarkı dinlerken ona eşlik ederek yapıyordum genelde. Yoğurt kaselerinden bir ileri seviyeye geçişim demir ve çelik tencereleri kullanmaya başlamamla oldu. İnsanlığın taş kullanımından demire geçişi gibi ben de plastiklerden demire geçmiştim sanırım. Sonra bu serüven 7. sınıfta, dershaneden bir arkadaşımla beraber sık sık bir müzik stüdyosuna bateri çalmaya gitmeye başlamamızla daha ciddi bir hal aldı. 8. sınıfta ise ilk amatör sahneme çıkmıştım. O yıllarda amatör grup konserleri çok çok yaygındı Adana’da. Haliyle benim de beraber çaldığım bir sürü grup oldu o dönemde. Amatör müzik grupları olarak bir araya gelip, gündüz vakti kullanım için barları kiralıyorduk ve konserler veriyorduk. Her ay 1-2 konser oluyordu desem abartı olmaz sanırım. 16 yaşımın ortalarında ise bir kafe & bar sahnesinde, yerel bir grubun bateristi olarak düzenli şekilde sahneye çıkmaya başladım. Başlayış o başlayış, o gün bugündür yaklaşık haftanın 4-6 günü sahnedeyim. Tabii pandemiyle beraber tamamen bitti bu sahneler.

Pandemi sürece sanatçılar için oldukça uzun sürdü diyebiliriz. Siz, sahneyi ve sahnede olmayı ne kadar özlediniz?

Geçimini 10 yıldır müzik sektöründen sağlayan bir müzisyen olarak öncelikle şunu söylemeliyim ki olan biten tüm olaylarda ilk etkilenen sektörlerden birisi müzik ve eğlence sektörüdür. Çoğu olay sonrasında en büyük duyarlılık ilk başta bu sektörden beklense de-ki çoğu zaman bunu anlayışla karşılayabiliyorum- bu sektörün aynı zamanda yüz binlerce insanın birincil geçim kapısı olduğu neredeyse hiç göz önüne alınmıyor. Sahneleri özlemek konusuna gelirsek, bu benim için tarif edilemez bir duygu. En mutlu, en hüzünlü, en sinirli, en gergin, en hassas bütün duygularımı yaşadığım yegâne yer sahnedir. Dolayısıyla sahne alanı benim için ayrı bir boyut. Eminim ki diğer birçok müzisyen arkadaşım için de bu durum böyledir. Ergenliğimden bu yana hayatımın büyük kısmını geçirdiğim bir alandan, bir alışkanlıktan bir anda böyle keskin şekilde ayrı kalmak da beni gerçekten ağır etkiledi diyebilirim. Bu yazıyı okuyan müzisyen arkadaşları, sahneye çıktığınızda ve sevilen bir şarkıyı çalmaya başladığınızda gelen alkış ve ıslık seslerinin verdiği duyguyu; mikrofonu seyircilere uzattığınızda sizinle beraber şarkı söylemelerinin verdiği o tarifsiz duyguyu çok iyi bileceklerdir. Bu duygular bence biz müzisyenleri biz yapan kemik yapılardan birisi. Özetlemem gerekirse, gerçekten sağlıklı şartlar altında en en en yakın zamanda sahneye dönebilmeyi bütün kalbimle istiyorum.

Birçok sanatçımız pandemi döneminde dijital mecralara yöneldi. Siz, bu etkinliklere yaklaşımınız nasıl?

Mevcut şartlar nedeniyle neredeyse bütün işlerin çevrim içi ortama taşındığını düşünürsek, sanırım biz müzisyenlerin de yapabilecekleri en makul hareket, işleri ve etkinlikleri mümkün olduğu düzeyde bu platformlara taşımaktı. Benim içinde bulunduğum bir proje ya da ekip dijital platformlara geçiş yapmadı ve diğer müzisyen arkadaşlarımın neredeyse tamamı bir şekilde varlıklarını dijital ortamda sürdürmeye devam ettiler, en azından denediler; deniyorlar. Bir yılını geride bıraktığımız bu pandemide, geçtiğimiz haftalar içerisinde, müzisyenlerin tekrar bir nebze de olsa sahnede gibi hissedebilecekleri, hatta sonunda kazanç da elde edebilecekleri bir etkinlik düzenlendi. Sosyo-Her Ev Bir Sahne projesiyle ülke genelinde yüzlerce müzisyen günlerce, 24 saat konser verdiler. Ben de tabii ki bu ve bunun gibi etkinliklerin sayısının artmasını temenni ediyorum. Gönül ister ki müziğimizi seyircimiz ile aynı ortamda, o atmosferi hissederek yapabilelim ama mevcut şartlar şu an bunları gerektirdiği için sanırım en iyi seçenek dijital imkânları kullanarak devam etmek. Özetle, ben bu dijital girişimlere çok sıcak bakıyorum, verilen emeklere çok saygı duyuyorum.

Etkinlikler, konserler yeniden başladığında sahne almak istediğiniz ilk yer neresi?

Sahneler bitirilmeden hemen önce beraber çaldığım grup arkadaşlarımla beraber çaldığım herhangi bir sahne benim için “sahne almak istediğim ilk yer” olacaktır sanırım. Ama daha net şekilde yanıtlamam gerekirse, Eskişehir’de çalmaktan en keyif aldığım sahne Dublin sahnesiydi diyebilirim. Grup arkadaşları faktörüne ek olarak hem seyirci kitlesi nedeniyle, hem de barın konsepti nedeniyle orada çalmaktan büyük keyif alıyorum. Dolayısıyla, dönmek istediğim ilk sahne orası diyebilirim. Bu cevap aracılığıyla da değerli grup arkadaşlarım Yağmur’a, Ali’ye, Ömer’e ve Ilgaz’a sevgilerimi göndermek isterim. Hepinizi ve sahneleri çok özledim çocuklar. Yakında görüşmek üzere!Bütün müzik sektörü emekçileri, sağlıcakla kalın.

E. İlkay Yaprak
e.ilkay@grifons.com