Detaylar: Anı, Bellek ve Zaman

Ia Genberg‘in ‘Detaylar’ı, (Orijinal İsim: Detaljerna) yalnızca İsveç’in değil, tüm dünyanın en dikkat çekici edebiyat eserlerinden biri olarak parlıyor. August Ödülü’ne layık görülen ve Aftenbladet Edebiyat Ödülü’nü kazanan Detaylar, 2024 Uluslararası Booker Ödülü’nde kısa listeye kaldı. 2025 Uluslararası Dublin Edebiyat Ödülü’nde de ilk listede yer alan kitap aslında Genberg’in dördüncü kitabı.

Geçmişte Afrika’da aldığı sıtma hastalığı nedeniyle ateşlendiği bir dönemde geçmişe savrulan yazar, zamanı ya da belki başka bir deyişle kronolojiyi pas geçerek doğrudan zihninde çıktığı bir yolculuğu aktarıyor.

Bu anılar, doğrusal olmayan bir akışla, parçacıklar halinde bir araya geliyor ve Genberg, bu anı parçacıklarını, okuyucuları için özel bir kolaja dönüştürüyor. Anıların kendisinden çok tetiklenmelere ve anıların zihnimizde nasıl bir araya geldiğine işaret eden Genberg elbette bende başka bir merakı da uyandırmış oluyor.

İsveç’in büyük basın kuruluşlarından Svenska Dagbladet kitabı; “insanlara ve onların birbirleriyle olan ilişkilerine dair ustaca yazılmış bir meditasyon” sözleri ile nitelendiriyor. Kitabın, okuyucunun kendi anılarını sorgulamasına ve geçmişiyle yüzleşmesine olanak sağlayan bir ayna işlevi gördüğü belirtiliyor.

Peki, bu parçalı yapı yalnızca edebi bir teknik mi? Nörobilimin bu konuda söyleyecekleri tam da bu noktada devreye giriyor.

Nörobilim Perspektifinden Hafıza

Nörobilim, belleğin bir kayıt cihazı gibi çalışan statik bir sistem olmadığını gösteriyor. Aksine, bellek, dinamik, esnek ve sürekli yeniden inşa edilen bir süreçtir. Anılarımız, nöral devrelerin ve sinaptik bağlantıların bir ürünüdür ve her hatırlama eylemi, anıyı değiştirme potansiyeli taşır.

Nereden mi biliyoruz; uzmanlar yıllardır hipokampus, prefrontal korteks, temporal lob, Bazal gangliyonlar, serebellum ve özellikle de amigdala üzerinde incelemelerini sürdürüyor. Elbette uzmanı olmadığım bir konuda ‘detay’lara girmeye cüret etmeyeceğim ve fakat tüm bunların özünde şu cümle çok çarpıcı; “Birlikte ateşlenen nöronlar, birbirine bağlanır.” Buna Hebb Kuralı deniyor. İlgililerinin detaylarına da bakacağından hiç şüphem yok.

Fakat burada açılışın ‘ateş’lenme başlaması yalnızca bir hastalık belirtisi değil, aynı zamanda beynin anıları yeniden düzenleme ve konsolide etme sürecini sıfırlayan veya değiştiren bir “katalizör” olarak işlev görmesi olarak da yorumlanabilir(miş.) Kaldı ki eğer böyle bir yorum varsa bu, “anıların statik bir kayıt değil, dinamik bir yeniden inşa süreci olduğu” tezinin edebiyat ile kanıtlanmış hali olacaktır.

Elimizde bir ‘anı’ kitabı olduğuna göre ilk olarak bu noktadan bakmak bana çok da abes gelmiyor açıkcası. Zira, çoğu zaman geleceğimizi bu anıların üzerine bina ettiğimiz düşünülecek olursa, onları ne kadar incelersek o kadar ileri görüşlü de olabiliriz belki de.

Üstelik, Ia Genberg de kitabın son bölümü olan Birgitte’de şu ifadeleri kullanıyor: “Ne zaman ateşim çıksa ya da âşık olsam hiçbir karışıklık kalmıyor, ‘benliğim’ geri çekilip yerini isimsiz bir mutluluğa bırakıyor; detaylar korunup birbirinden ayrılmadan, yan yana sıralanan net bir bütüne dönüşüyor.”

Şimdi, yukarıda bahsi geçen nörolojik bulguları da göz önüne alırsak, ki burada bir tıp uzmanına da ateş için başvurmamız gerektiği aşikâr, anılara ne kadar güvenebiliriz?

Burada bakmak zorunluluğu doğan bir diğer alan kuşkusuz Sosyoloji. Dönemin dönüşümü ve kitapta da vurgulanan ‘milenyum’ sürecinin dünyadaki yeri İsveç’te neye karşılık geldi?

1967 yılında doğan Genberg, özellikle de 1980’ler ve 1990’lar İsveç’ine denk gelen gençlik ve erken yetişkinlik dönemlerine odaklandığını her satırda hissettirse de, anıları hatırladığı yaşına hakim olmayışımız biraz şaibeli.

Bu noktada biraz yardım alınca görüyoruz ki; İsveç, 20. yüzyılın büyük bölümünde sosyal demokrat refah devleti modeliyle tanışıyor. Küreselleşmenin ve neoliberal politikaların etkisiyle bireycilik, toplumsal normlar üzerinde daha baskın hale gelmeye başlıyor ve bu durum, başta aile olmak üzere arkadaşlık ilişkilerinin yapısını da dönüştürüyor. Göç olgusunu ise tamamen bilinçli bir şekilde göz ardı ediyorum.

Genberg, hem ülkesindeki dönüşümü, hem aile yapısının dinamiklerinin değişimini hem de arkadaşlığa dair izleri bize Niki üzerinden aktarıyor. Sahip olduğu tek odalı daireyi satın alma biçimi, yaşamı, tutkuları, aşkları, ev içerisindeki dinamikler, ailesi üzerinden Niki’yi tanırken aynı zamanda yazarın dönüşümünü, şaşkınlıklarını ve beklentilerini de görüyoruz.

Kitaptaki her bir isim ile veda farklı bir boyutta yaşanırken, geleceğe uzanan bir öykü içerisinde darmadağınık bir yapının işaret ettiği duraklarda bizler de soluklanıyoruz.

Şahsen her kitapta, yaratma cesareti bulan herkese saygı duyuyorum. Zihinlerini bizlere açtıkları için gerçekten minnettârım. Bu kitapta da duygularım aynı. Ve fakat elbette sade bir okur olarak yine durduğum yer aynı; peki biz bunu neden okuduk?

Detaylar, hayatımızda nerede durursa dursun, anlattıkları zihnimizin bir köşesinde yaşadığı sürece var olacak. Belki Niki’nin evini, belki bir sevgilinin cesaretlendirişini hep anımsayacağız. Belki de bir terkedilişte kendimizin sırtını sıvazlarken Detaylar’dan bir satır ile teselli bulacağız. Ne dersiniz?